“Tatlım iyi misin? Seni anlamıyorum, ne demeye çalışıyorsun?”
“Hayır, biliyorum. Gayet iyi biliyorum. Tuvalette öldüğünü bildiğim kardeşim Mina’yı gördüm ve her şeyi anlattı bana. Şimdi sende gerçekleri anlatacaksın. Nedir bu Sombrero saçmalığı? Ametist bilmem nesi, neler oluyor bilmek istiyorum. Kimim ben?”
“Anlaşıldı. Haklısın, daha fazla gerçekleri saklayamayız. Sakin ol Arven her şeyi anlatacağım.”
“Vay be bu kadar kolay olacağı kimin aklına gelirdi. Beni kaçıran adamla birliktesin öyle değil mi?”
“O benim oğlum Jagar. Evet, seni birlikte dünyaya getirdik. Arven, bunca çaba bunca fedakarlık hepsi senin ve halkımızın iyiliği içindi. Babandan ve Ametist gezegeninden uzak durmak zorundasın. En azından baban ölene kadar. Yoksa onun kötü enerjisi seni ele geçirerek her şeyi yok edecek buna izin veremeyiz.” Arven boynundaki kolyenin de olmamasıyla yeniden öfkelenince yıkıcı gücüne kavuşmaya başlamıştı. Yer sallanıyor deniz kabarıyordu. İnsanlar korku ve panik içinde restorandan kaçmaya başlamışlardı. Herkes birbirini eziyor ama bir şekilde kaçmayı başarıyordu. “Neden babamın ölümünü bekliyoruz?” dedi Arven siyahlaşan gözleriyle kadına bakarak.
“Senin baban Deman Arven o adam galaksi için büyük bir tehlike daha önce Aventurin gezegeninde ruh olarak bulunuyordu kendi havarileri onun yeniden doğmasına yardım ettiler ve o da gezegende kaos meydana getirmeye başladı. Gezenin koruyucusu Jade onu uzaya fırlattı ve halkını kurtardı. Baban gezegenimize gelip anneni kandırdı ve seni yaptılar birlikte fakat annen gerçekleri öğrenince seni korumak istedi bütün olanlar böylece oldu.”
“Babamın Anneme yaşattıklarının hesabını soracağım elbette ancak babama acı çektiren Aventurin halkından da intikamımı alacağım” konuştukça öfkesi daha da kabarmıştı, mantıklı konuşmalar da sergileyemez hale geliyordu Arven. Etrafında oluşan koyu renkli dalga boyu gittikçe onu etkisi altına alıyordu denizde oluşan dalga boyu saniyeler içinde bütün restoranı bıçak gibi kesmiş Arven’in karanlık büyüsüyle birleşince her şeyi toz etmişti. Elinde kolye olan Mina ve belinde rozet bulunan kadın bu dalgadan etkilenmemişi onun dışında restoran yakınlarda olan insanlar da küle dönmüşlerdi. Kadın elleriyle başını tutuyor yere kıvrılmış yatıyordu. “Lütfen prenses buna bir son verin, lütfen!” Arven siyah gözleriyle kadını inceleyerek ona yaklaştı. “Artık senin yaşamanı istemiyorum” dedi ve belindeki rozeti çıkartarak kenara fırlattı düşünce gücünü kullanarak kendisi ile birlikte hareket eden koyu renkli enerji dalgasını kadına yönlendirip onu oracıkta öldürdü. Mina uzaktan olan biteni izliyordu Arven kendisine bakınca kaçmak istedi ama değneğini düşürerek yere kapaklandı. Kaçmak için sürünüyordu. “Küçük kardeşim Mina” dedi ve yakasından tutarak kendisine doğru kaldırdı Arven. Boynundaki ametist yapımı kolyeyi bir hışımla çekerek kopardı ve harabe restoranın enkazları arasına kolyeyi fırlattı. “Dünyaya ait hiçbir şey bırakmayacağım arkamda. Bana yaptığın onca şeyi unutacağımı mı sanıyordun” Konuşması bitince Arven onun konuşmasına fırsat vermeden öldürmüşü. Birilerini öldürdükçe içinde tarif edemediği bir güç hissetmeye başlamıştı. Jagar uzaklardan olan biteni gözlüyordu. Kraliçeye olanları haber vermek için süratle evine doğru yol aldı. “Madem Jagar da işin içinde olanlardan onu da öldürmeliyim.” Arven etrafında oluşan dalgayı daha iyi şekilde kontrol etmek istemişti. O sırada zihninde bir ses işitti. “Seninle gurur duyuyorum kızım eşsiz bir güce sahipsin.”
“Sen de kimsin? Çık zihnimden.”
“Arven, ben baban Deman. Bizler gücümüzü kontrol edebilmek için onu istediğimiz kişilere verebiliriz ama sen benden farklı olarak düşünce gücünle de o gücü bir nesneye aktarabilirsin. Dikkat çekmek istemiyorsan gücüne yoğunlaş ve onu kontrol et. Onu dönüştür.” Arven babasının dediği gibi yapmak istemişti aklına ilk gelen ametist taşı olmuştu onun içine gücünü yerleştirmek istemişti. Rozeti bulup aldı gücü aktarmaya çalışınca başarılı olamadı. Kendi kendine söylendi “neden yapamıyorum?”
“Kızım annen benden kurtulmak için kanımı gezegendeki bir taşa hapsedip büyülü bir yere sakladı. Beni de gezegenin uydusuna hapsetti. Ametist taşı bizi durdurabilen bir taş, gücümüzü onu kullanarak kontrol etmeye çalışıyorlar.”
“Seni kurtaracak ve hepsinin hesabını onlara soracağım, bekle beni Deman” Arven karşısında ilerleyen iri yarı iki erkeği gözüne kestirmişti. “Acaba bunlar benim havarilerim olur mu?” düşüncelerine yoğunlaştı ve o ikisine bakarak gücünü yönlendirdi. Adamlar koyu dalganın kendilerine ulaşmasıyla yere yığılmışlardı. “Lanet olsun yapamıyorum öldürdüm adamları” arkasını dönüp başka bir şeyler aramaya koyulmuştu ki arkasından sesler işitti. Adamlar dizlerinin üzerine çökmüş “Emrinizdeyiz efendim” demişlerdi. Arven kahkaha atarak “Evet başardım, bu şekilde ordumu kurabilirim. Bu yöntemi öğrenmem çok iyi oldu” dedi. Adamlara bakarak “gidin bana uzun boylu, güçlü, sağlıklı ve de yakışıklı adamları bulup getirin akşama kadar vaktiniz var”
Adamlar ayağa kalkıp harekete geçmişlerdi. Arven de denize doğru dizlerinin üzerine çökmüş ve neler yapacağını düşünüyordu. Bir süre oturduktan sonra sivri yakaları olan siyah bir cübbe, yılan figürlü siyah bir asa ve bir de karga düşünmüştü. Enerji dalgası etrafında süratle dönmeye başlamış toz bulutu oluşturmuştu gözünü açtığında düşündüğü her şeye sahip olduğunu gördü. Kargaya bakarak “sen benim elim kolum gibi olacaksın, beni koruyacaksın” demişti. Asaya dayanarak ayağa kalktı Arven. Görünümü çok ürkütücüydü. Kısa saçları omuzlarına dökülüyor gözleri dehşet saçıyordu. Göz bebeğinde küçük siyah bir yılan sembolü dönüp duruyordu. Arven havalandı ve havada süzülerek Jagar’ın evine doğru hareket etti. İçinde kalan iyiliğin uyanmaması için zihninde karanlık bir oda yapmış ve iyiliği oraya hapsetmişi. Düşüncesinde artık sadece yıkım ve intikam vardı.
Jagar eve gelir gelmez kilere yöneldi. Kilerin içinde küçük bir metal kutuyu alarak içeri odaya yöneldi. Kutunun içerisinde telsiz benzeri bir cihaz vardı cihaz parlak bir aquamarin taşınan güç alıyordu. Jagar cihazın üzerindeki tuşlara belirli sıralarla basarak bir koordinat girdi ve şeffaf bir ekran açıldı evin içerisinde, karşısında yüzünde beyaz renkle işlenmiş dövmeler bulunan bir adam belirdi.
“Bay Jagar bu hattı aradığınıza göre büyük bir sorun olmalı.”
“Evet, prenses gerçekleri öğrendi. Gücüne ulaşmaya başladı ve annemi öldürdü. Sanırım şuan benim peşime düşmüştür. Kraliçeye mesajımı iletin ve teyakkuzda olun. Prenses aleyhimize hareket ediyor. Tüm Sombrero tehlike alında!” Büyük bir patlama oluştu aniden. Jagar’ın bulunduğu odada camın olduğu duvar kâğıt parçası gibi yırtılırcasına açılmıştı. Jagar dehşet içinde Arven’e bakıyordu. Havada süzülen Arven asasıyla Jagar’a doğru ateş etti. Jagar elindeki kutuyu fırlatarak kendisini odanın diğer ucuna fırlattı. Hologram olarak odanın içinde bulunan Jagar’ın konuştuğu adam panikle görüşmeyi sonlandırıp ortadan kaybolmuştu. Jagar da kendini toparlayıp kaçmaya başlamıştı. Arven kutuyu almak için yere indi. Biraz yürüyüp kutuya yaklaştığında kutu infilak etmişti. Arven pelerin ile kendini koruyarak öfkeyle ayağa kalktı ve tekrar Jagar’ın peşine düştü. Sokak boyunca Jagar kaçıyordu. Arven de havada süzülerek onun peşinden gidiyor bir yandan da asası ile ateş ediyordu. Birden etrafta polisler belirmiş Arven’e silahlarını doğrultup durmasını emretmişlerdi. “Basit insanlar, basit silahlar” diyerek asasıyla polislere ateş etmişti. Bazı polisler ölürken bazıları acı içinde yerde kıvranıyordu. Arven etrafına bakındı ama Jagar’ı bulamadı, onu kaybetmişti. Büyük bir çığlık atarak sokaktaki evlerin camlarını kırmıştı. Asası ile de yere ateş ederek derin çatlaklar oluşturmuştu. Kargaya bakarak “git onu bul” demişti. Arven tekrar Jagar’ın evine girmiş ipuçları arıyordu. Pek bir şey bulamayınca üst kata çıkmış koleksiyoncu kadının evini dikkatle aramaya koyuldu. Her yeri incelerken daha önce görevlendirdiği iki adam yanlarında kalabalık insanlarla gelmişlerdi. Hepsi erkekti Arven kabaca saydı ve otuz adamın karşısında olduğunu gördü. Adamlar şaşkınlıkla Arven’e bakıyorlardı. Bir adam söz alarak öne çıktı.
“Bizi kandırdınız. İyi bir iş olduğunu söylediniz ve şuan geldiğimiz yere bakın ne yani moloz mu kaldıracağız sokaktan?”
“Ben bu kasları amelelik yapmak için geliştirmedim ortalığı siz temizleyin ben gidiyorum” dedi başka bir adam Arven sessizce kalabalığa doğru yürüyerek “Pardon! Bir şey söylemek istiyorum” gidenler Arven’e doğru dönüp baktıklarında Arven asasını yere vurarak siyah bir duman bulutu oluşturmuş ve tüm adamların etrafını sarmıştı. Asayı ikinci defa yere vuruşunda ise havadaki duman adamların soluk almalarıyla birlikte damarlarına girmiş ve kanlarına karışmıştı dumanı soluyan her adam birer birer diz çöküp saygılarını sunuyordu Arven’e. Çok sürmeden hepsi hizmetine girmişti. Otuz adam kontrolüne girince “dağılın ve bana Jagar denen o adamdan bir iz bulun. Onu canlı istiyorum.” Arven’in yanında bir adam kalmıştı “hey sen! Bana savaşmayı bilen iki kadın getir ve gelirken bir şeyler al karnım acıktı.” Adam selam vererek gerisin geri Arven’in yanından çıkmış ve koşarak emri yerine getirmeye odaklanmıştı. Arven de evdeki tüm ametist taşlarını bir odaya toplayıp onlarla ne yapacağını düşünüyordu. Büyük bir valiz buldu ve hepsini onun içine koyarak bir köşeye sakladı. Yere dizlerinin üzerinde oturarak gözlerini kapattı.
“Baba, beni duyuyor musun? Yardımın gerekiyor.” Arven uzun bir süre o şekilde kalmıştı ve sonunda beklediği sesi işitmişti. “Buradayım Arven. Seni duyuyorum ve gücünü hissedebiliyorum. Benden ne istiyorsun?”
“Elimde bir sürü ametist taşı var onları ne yapacağımı bilemiyorum hiçbir şekilde onu kullanamıyorum.”
“Sen benim olduğu kadar kraliçenin de kızısın. Ametist gezegeninin gelecekteki efendisi sen olacaksın. O taşları kullanma gücüne sahipsin sen ama bütün gücünü ve hünerini ortaya koymalısın.”
“Sana nasıl ulaşacağım Deman. Bu gezegenden nasıl çıkacağım?”
“Jagar dünyaya bir gemiyle gitti, seni oraya götürdüğü gemi. Onu bul ve kullan.”
“Arıyorum ama bulamıyorum.”
“Hayır aramıyorsun! Burada benimlesin.”
“Adamlarım var onun peşindeler.”
“Adamların mı? O sersemler dünyalılar, güçsüz aptallar grubular. Jagar Ametist halkından profesyonel bir savaşçı onu bizzat sen aramalısın yoksa bulamazsın” Arven hemen gözünü açarak alt kata inmiş Jagar’ın özel eşyalarına bir kez daha bakmıştı. Ona ait bir kılıç bir dolabın içinde kusursuzca duruyordu. Arven kılıcın kabzasından tutarak katran benzeri bir şeyle kılıcı kapladı açığa çıkan güç çok sarstı onu ve sarsılarak başını geriye yatırdı açılan pencereden görüntüleri izlemeye başladı. Jagar bir uçak kullanıyordu. Arven onu kontrol etmek istedi ama üzerinde ametist taşı olduğu için başarılı olamadı. Yanında bir pilot vardı onun düşüncelerine girerek onun gözünden koordinatları okuyabildi. Jagar Antarktika’ya gidiyordu. Daha fazla detay görmek istemişti ama Jagar pilotun gözlerinin karardığını görünce eline bir ametist taşı sıkıştırdı ve Arven’i pilotun zihninden attı. “Lanet olasıca Jagar. Seni bulacağım, benden asla kaçamazsın.”
O sırada eve iki kadın ve yemek bulması için gönderdiği adam gelmişti. Yemeği Arven’e uzatarak “yemeğiniz ve aradığınız kadınlar yüce Arven” demişti.
“Bırak şimdi yemeği” diyerek kadınları da kendi hizmetine almıştı Arven. Elindeki kılıcı bırakıp ellerini yukarı kaldırarak emrindeki diğer adamlara ve kargaya ulaşmıştı. Hepsini büyülü gücünü kullanarak yanına getirmişti. Hepsiyle birlikte havaalanına uçmuş ve bir uçağın içine girmişti. Gücünü en etkili şekilde kullanarak sıradan bir yolcu uçağını ultra hızlı bir jet gibi kullanmış ve Antarktika’ya süratle ilerlemişti. Saatler sonra Jagar ile neredeyse aynı zamanda kıtaya inmişti. Jagar uzay gemisine doğru koşuyor bir an evvel kaçmak için çabalıyordu. Arven onu görmüş ve yerden siyah katranlar çıkartarak gemiyi yere sabitlemişti. Jagar kaçmak için debelenirken geminin içine Arven’in yeni kızları girmiş ve onunla dövüşmeye başlamışlardı. Jagar onları alt etmiş ve dışarıya fırlamıştı Arven hayal kırıklığı yaşayarak asasına başını koymuş sol eliyle de saldırı emri vermişti. Otuz iri adam Jagar’ın üzerine kapaklanmış onu zapt etmeye çalışıyorlardı. Arven Jagar’a yaklaşarak “sen benim işime çok yarayacaksın Jagar. Korkma seni öldürmeyeceğim. Sadece emrime alacağım.” Jagar olanca gücüyle çırpınırken Arven “üzerindeki her şeyi çıkarın, çıplak kalsın. Etkim altına tam girdiğinden emin olmam gerekiyor.” Demişti.
Adamlar dedikleri gibi yapmış aç kurtların ete saldırması gibi Jagar’ın kıyafetlerine saldırmaya başlamışlardı. Arven de sağ elini Jagar’a doğru uzatmış ona da bulut dalgasını göndermişti. Jagar ne kadar karşılık verse de onun gücüne direnememiş ve Arven’in emrine girmişti. Jagar’ı sıkıca tutan adamlar onu bıraktıklarında yere düşmüş baygın bir şekilde yatıyordu. Arven “size artık ihtiyacım kalmadı. Defolun!” diyerek otuz iri adamı özgür kılmıştı. Kadınlara bakarak biraz düşünmüş ve “bu sersemlere de ihtiyacım yok” diyerek onları da özgür bırakmıştı. Büyük bir baş ağrısı ile kendine gelen insanlar şaşkınlıkla etrafa bakıyorlardı. Hepsi şok olmuş tir tir titriyordu. Kadınlar altında deri pantolon üzerlerinde siyah bir sutyenle erkekle de deri bir pantolonla buzun içinde bulmuşlardı kendilerini. Korkuyla Arven’e bakıyorlardı.
“Uçak kullanmayı bileniniz var mı?” dedi alayla Arven. Herkes birbirine bakınıyordu. “Orada iki uçak var onlara binin ve yakıtınız yettiği kadar uçun. Beceriksiz sersemler” diye de ekledi. İnsanlar hem çok üşüyor hem de korkuyordu o ruh halleriyle uçaklara koşmaya başladılar. Arven de yerde yatan Jagar’ın kolundan tutarak uzay gemisine sürükledi. Geminin içinde gezinmeye başladı Arven. Her yerde ametistten yapılma parçalar vardı. “Sıkıldım şu ametist taşından. Korkarım gezegende ametistten başka bir şeyleri yok bu aptalların. Annemi ve halkını bu taşların içinde görmeyi düşünemiyorum bile. Bir yolu olmalı bu taşları kontrol etmenin ama ne?” Arven taşları inceledikten sonra aklına kan geldi. Deman için kurbanlar veriliyorsa benim içinde verilmeli. Ve o kanlar bu taşlara akıtılmalı dedi ve hemen dışarıya fırlayarak uçaklara yolladığı insanları zor kullanarak bir alana topladı hepsi birbirine sokulmuş korkudan titriyordu.
“Evet, sersemler düşündüm de sizin bu buzulda donarak veya açlıktan ölmenizdense bir amaca hizmet için ölmesi daha çok cazip geldi bana.” İnsanlar etrafını saran ve üzerlerine doğrultulan dikenli kristal bulut yüzünden hareket edemiyordu. Arven bir şey söylemeden gemiye girdi içeride işe yaramadığını düşündüğü taşları getirip insanların olduğu yere attı. “Bu gördüğünüz taşlar benim gezegenimden gelmiş olan ametist taşları. Hepiniz birer tane elinize alın bakalım.”
İnsanlar korkarak ellerine taşları aldılar ve incelemeye başladılar. Arven havalanarak insanların toplandığı yerin üzerine geçti. İnsanlar ellerindeki taşları korkudan sıkıyor ve üzerlerindeki Arven’i inceliyorlardı. Arven gözlerini kapatarak insanların etrafında dönen kristali hareket ettirdi ve kristal halkanın ortasındaki tüm insanları saniyeler içinde keserek öldürdü. İnsanların kanları halka içinde bulunan ametist kristali ile bütünleşince Arven o kanlardaki korkuyu içine çekti. Ametist taşına bulanan korku dolu kanlar havada süzülerek Arven ile bütünleşiyor ve onu daha kudretli hale getiriyordu. Arven korkunç bir kahkaha atarak “artık kudretli Arven den kimse kaçamaz. Ametist taşını da kullansalar fayda etmez. Burada düzenlediğim muhteşem ayinimle o büyüyü de kırmış oldum” dedi ve geminin içine tekrar girdi bu sefer daha güçlüydü ve kararlıydı. Koca bir gezegeni korkutmaya yetecek kudrete sahipti.
İçeriye girince küçük bir elektrik dalgası ile Jagar’ı uyandırdı. “Derhal kıyafetlerini giyin ve bizi Ametist gezegenine götür.”
“Peki, yüce Arven” diye cevap verdi Jagar ve hemen harekete geçti. Geminin kontrol panelinin başına geçen Jagar birkaç tuşa basarak motorları çalıştırmıştı. Gemi Talay gezegeni yapımıydı ve aquamarin taşından güç alıyordu. Arven taşa yaklaşıp bakmak istedi fakat taşın enerjisinin kendi gücünün çok altında olduğunu görünce pek ilgilenmek istemedi.
“Yüce Arven lütfen oturup kemerlerinizi bağlayın. Uzun bir yolculuğa çıkıyoruz.” Dedi Jagar ve Arven kendini sağlama alınca motorları ateşledi. Göz açıp kapama hızıyla dünya dışına çıkmışlar ve sonsuz evrende Sombrero’ya doğru hareket ediyorlardı.
Post a Comment