Kadın kısa bir süre sonra bir bardak sıcak çorba getirmiş Arven’e ikram etmişti. Arven hala sinirinden titriyor acı acı yutkunup duruyordu. “Tatlım çok zayıf düşeceksin lütfen kendini bu kadar kahretme şu çorbayı iç.” Hiçbir karşılık vermeden kadının elindeki bardağı almış yavaş yavaş yudumlamıştı. Çorbası bittikten sonra Arven yeterince bitkin olduğunu fark etmişti. 

“Uyumak istiyorum bana bu konuda yardımcı olur musunuz?”

“Ah. Tabi, gel şurada senin için hazırladığım bir oda var.” Arven’i yatırıp telefonun başına geçti kadın. “Çorbasına uyku hapı attım sabaha kadar uyanmaz buraya gel. Çabuk!” Saat henüz gece yarısını bulmamıştı ve Jagar bir telaşla eve girmişti.

“Arven ne durumda anne. Onun için ne yapabiliriz?”

“Bilmiyorum Jagar. Bildiğim tek bir şey var o da senden nefret ettiği.”

“Dünya onun için her geçen gün tehdit oluyor. Arven’i ilk bulduğum gün Deman onun ruhunu ele geçirmeyi başarmıştı. Nerede olduğunu biliyor.”

“O sorun değil Jagar. Deman Arven’e yaklaşmadan onun güçlerini kendi kontrolüne alamaz. Dünya onun için güvenli, tabii Deman birileriyle bağlantıya geçip onu kaçırmalarını sağlarsa o ayrı bir konu. Dünya çok zayıf bir yer onu burada daha fazla koruyamayız. Daha korunaklı bir gezegen bulmalı ve Arven’i oraya götürmeliyiz. Destek almamız şart.”

“Haklısın anne. Kraliçenin verdiği küp sende mi ondan yardım isteyemez miyiz?”

“Arven hiçbir şekilde gerçek anne ve babası ile yakın olmamalı Jagar. Arven’in arınması gerekiyor. Kraliçenin kanı ve Deman’ın karanlık genleri vücudunda dolaşıyor. Her iki ihtimalle de tehlikeli bir durum içindeyiz. Arven ya tüm gücünü babasına verecek ve ölecek -ki böylece Deman sorunu galaksi için tehdit olmaya devam edecek ya da Arven babasını öldürüp onun yerine geçerek Ametistya için büyük tehdit olacak iki aşamada da bizim için çok tehlikeli bir gelişme oluyor.”

“Peki, anne Aventurin gezegenine gidemez miyiz?”

 “Şu Demanı paketleyip başımıza bela eden kadının gezegenine mi? Korkarım hayır. Gezegenin etrafında güçlü bir kalkan var oradan geçemiyoruz. Onlar Deman tehlikesini bertaraf etmeyi başardılar ama tüm galaksiye bela olacak biri haline getirdiler. Jade ve gezegeni Aventurin yeterince midemi bulandırıyor Jagar oraya gidemeyiz. Başka bir çıkış olmalı, başka bir yöntem.”

İkisi de sabaha kadar uzun uzadıya düşünmüş Sombrero galaksisinde bulunan gezegenleri titizlikle inceleyerek bir çözüm aramışlardı. Her seferinde de planlarına göre ya Deman ya Arven kontrolden çıkıyordu. Samanyolu galaksisi biraz daha sakindi fakat orada bulunan gezegenler ya ultra güçlü ya çok ilkel toplumlardan oluşuyordu. Ultra güçlü gezegenlere gidebilmeleri ise ellerindeki teknolojik imkânlarla pek mümkün gözükmüyordu. “Antarktika” diye çıkıştı Jagar. 

“Anne gemilerimizin olduğu yere gidip onu uykuya yatırmaya ne dersin. Ya da onu öldürmeye.”

“Jagar, Kraliçenin bize verdiği görevi unutmuş olamazsın.”

“Tabi ki de unutmadım anne. ‘Kızım Arven benim varisim. Ametistya’nın gelecekteki efendisi o olacak onu koruyun Deman dan kurtulunca da onu evine geri getirin’ demişti.”

“Aferin birebir hatırlıyorsun”

“İyi ama Kraliçe şuan bizim neler yaşadığımızı bilmiyor. Emanet ettiğimiz ailenin evinde yangın çıkmış o da ölmüş deriz”

“Jagar dediklerine dikkat et. Yıllardır dünya insanlarıyla yaşamak seni dik başlı biri haline getirmiş anlaşılan. Bizim kanunlarımız, kurallarımız var ne pahasına olursa olsun onu yerine getirmek zorundayız. Arven korunacak ona asla zarar gelmeyecek beni anlıyor musun?” diye çıkıştı kadın sert bir ses tonuyla. Sabah olmaya başlıyordu. 

“Jagar derhal ortalardan kaybol bir yolunu bulup sana tekrar ulaşırım.”

“Tamam, anne” Kadın bir süre uyumak için odasına gitmiş yatağına uzanmıştı o esnada Arven’in sesi yan odadan duyuldu. Kadın büyük bir keyifsizlikle tekrar yataktan kalktı “anlaşılan bu gece uyumayacağım. Bu dünyanın adetleri canımı sıksa da bazı konularını seviyorum artık bu gün uyuma lezzetini alamayacağız” Arven lavaboya gitmiş elini yüzünü yıkamıştı. Oradan çıkıp mutfağa girdi kendisine bir fincan kahve hazırladı o sırada kadın da “günaydın Arven” diyerek yanına geldi. 

“Sana da kahve hazırlamamı ister misin? Sabah kahvesi uykunun açılmasına çok faydalı oluyor.”

“Pekâlâ, küçük hanım ben perdeleri açıp evi havalandırayım sen de kahvelerimizi alıp balkona çık orada sohbet eder kahvelerimizi yudumlarız. Ne dersin?” Arven mutlu olmuştu “derhal hazırlıyorum patron”

Arven mutfakta da çatalların, kaşıkların, bardakların, tabakların kısacası kullanılan materyallerin büyük bir bölümünün ametist taşından yapılma olduklarını fark etmişti. Balkona çıkıp kadını beklerken aklında kadına soracağı soruları sıralıyordu.

“Vay canına en sevdiğim bardakta getirmişsin kahvemi.”

“Öyle mi? Bilmiyordum. Öylesine aldım işte bardağı neyse ki doğrusunu almışım” Kadın tebessüm ederek kahvesini yudumladı. İlk yudumu biraz telaşla ağzına götürmüştü sıcak kahve diline değdiği anda eli titreyerek bardağı masaya geri bırakmış orada duran sudan hemen yudumlamıştı. “Ağzımızı da yaktık iyi mi?” Arven sesli bir gülme sonrasında “maalesef onu ben de çok yaşıyorum. Her ne kadar sıcak olduğunu bilsem de ilk yudumda bir şekilde dilimi yakmayı başarabiliyorum.” Arven oturduğu hasır sandalyede sol bacağını sağ bacağının üzerine atarak kadına doğru bakmaya başladı. 

“Bugün kahve hazırlarken bir şey dikkatimi çekti. Senin evinde her şey ametist kaplama ya da doğrudan ametistten yapılma bunun sebebi nedir?”

“Demiştim ya tatlım ben koleksiyoncuyum bu taşları çok seviyor ve ilgi duyuyorum.”

“Evet, demiştin ama bu kadarı sence de aşırı değil mi? Yani ne bileyim en azından mutfak malzemeleri çok abartı geldi bana.”

“Evet, sanırım haklısın. İlk zamanlar çok fazla ilgi duyuyordum bu taşa. Büyükannem bana küçükken bir toka vermişti ona da büyükannesinden hediyeymiş. O toka çok kıymetliydi ailem için fakat onu evime giren hırsızlar çaldılar. O gün çok üzülmüştüm ve bunu telafi etme takıntısı olmuştu bende. O zamanlar elimdeki imkânlar da çok çok iyiydi ve ticaret yapmaya başladım kazancımı da bu taşlara yatırdım yıllardır biriktiriyordum ve bir gün yeterli miktarda elimde olduğunu düşünmeye başlamıştım o günden sonra da denk gelirse alıyorum. Bu gördüğün eşyaların çoğu o şekilde elime geçtiler. Merak etme artık o kadar takıntım yok.”

“Benden aldığın bilekliği hesaba katmazsak tabi”

“Ah. Hatırlatmasan olmuyor sanki” ikisi de kahkaha atmış ve aniden sessizliğe bürünmüşlerdi kahvelerinin son yudumlarına yaklaştıklarında kadın tekrar konuşmaya başladı. “Arven bugün kahvaltımızı dışarıda yapalım mı ne dersin?”

“Bilmem nereye gidelim aklında bir yer var mı?”

“Sanırım bir yer biliyorum. Oraya gidebiliriz.”

“Peki, ama seni biraz bekletmem gerekecek. Hazırlanmam biraz uzun sürüyor da.” 

“Hiç sorun değil ben de hazırlanacağım zaten.”

“E o zaman hadi kalkalım. Kahvaltımıza geç kalmayalım.” Birlikte ayaklanıp odalarına doğru giderlerken Arven aniden duraksadı “olamaz!”

“Ne oldu?” dedi kadın panikle.

“Senin yanına üzerimde bir kıyafetle geldim. Şu halime bak! Pijamalarım bile sana aitler, ben ne giyeceğim, nasıl makyaj yapacağım, saçımı tarayacak tarağım bile yok ayrıca.” Kadın Arven’e bir süre baktıktan sonra “İnanmıyorum Arven. Sen benim sadece taş biriktirdiğimi mi düşünüyorsun? Dolabımda bir sürü kıyafet var onları deneyebilirsin tabii ki de.”

“İyi de senin bedenin bana çok büyük olur nasıl olacak o iş?”

“Bu evde bazen yeğenlerim de kalıyorlardı onların bir sürü kıyafetleri var dolaplarda. Üstelik pijaman da onlara ait zaten. Tatlım ben hiç bu konuda seni yüz üstü bırakır mıyım? Çok ayıp.” Dedi kadın tebessümle. Arven’in elinden tutarak dolapların olduğu odaya getirdi ve kıyafetleri gösterdi. “İşte bunların hepsi artık senin. İstediğini seçip giyebilirsin.” Arven’in mutluluktan ağzı kulaklarına varıyordu. Coşkun bir sevinçle kadının boynuna atladı. 

“Gerçekten çok iyi birisisin. Sen olmasan ne yapardım bilemiyorum.”

“Arven, canım benim sende çok kıymetlisin benim için. Yüzündeki o duruluk, cana yakınlık çok hoşuma gidiyor. İyi ki seni bulmuşum. Sen bana da yaşama sevinci verdin sende iyi ki varsın.” İkisi birbirine samimi bir bağ ile sıkı sıkı sarılmışlardı. Bir yandan da kadın duygulanmış gözlerinden minik damlalar akıtıyordu. “Ama geç kalacağız, tamam bu kadar sarılma faslı hadi işimize dönelim çok işimiz var bugün.” Arven neşeli yüzüyle dolaba doğru yönelmiş ve kendisine yeni kıyafetler seçmeye başlamıştı. Uzun bir provadan sonra üzerlerine uygun kıyafetleri bulmuşlardı. Arven yine siyah kot üzerine mor tişört giymişti ayakkabılıkta duran mor spor ayakkabıyı da altına giyerek klasik tarzını ortaya koymuştu. Kadın onu görünce “Ah tatlım dolapta daha güzel kıyafetler vardı neden böyle giyindin?”

“Evet, her birisi çok iyi kıyafetler ama bilmiyorum işte bunlar daha cazip geldiler sanki.”

“Böyle geleceğinden emin misin peki?”

“Evet, sanırım böylesi daha iyi.”

“Tamam, Arven sen nasıl istersen güzelim” Son kontrollerini yaparak evden çıkmışlardı. Kadın arabayı sürerken bir yandan da radyodan güzel bir müzik seçme gayretindeydi. Arven bir yola bakıyor bir radyoyu inceliyordu. “Sanırım radyoyu ben ayarlasam iyi olacak. Sen yola bak en iyisi.” Demişti.

Kadın ise olaya adapte olmuş aynı hareketi devam ettiriyordu. Birkaç kere Arven tekrar etti ama kadında bir değişme olmamıştı. “Dünyadan Marsa! Hey orada mısınız acaba?” Kadın bir anda irkilmişti. Paniklediği için direksiyon hâkimiyeti azalmış hafif bir sarsıntı oluşturmuştu arabada. “Neler oluyor iyi misin?” dedi Arven heyecanla. “Kusura bakma Arven dalmışım seni korkutmadım umarım”

“Hayır, korkmadım ama iyi değil gibisin. Hastaneye gitmek ister misin?”

“Yok. Gayet iyiyim tatlım. Sanırım çok aç olduğumdan oldu bu.” 

“Keşke bir şeyler atıştırıp çıksaydın.” Dedi Arven ama her geçen dakika kadından şüphelenmeye başlamıştı. Bir şeyler ters gidiyor gibiydi. Her seferinde kadın bir cevap bulup söylüyor ama Arven gerçek anlamda inanmakta zorluk çekiyordu. “Gerek yok tatlım. Gelmek üzereyiz, şimdi güzel bir kahvaltı yapar enerjimizi toparlarız.” Üç kilometre kadar ilerlemeye devam ettiler. Sonrasında deniz kenarında kurulmuş büyük bir restorana girdiler. İçerisi çok kalabalıktı. Onları uzun boylu kumral bir garson karşıladı. 

“Hoş geldiniz”

“Merhaba…” garsonun yaka kartında yazan isme odaklanarak devam etti kadın “Salih. Bizim için güzel bir masa hazırlayabilir misin?”

“Tabii ki Efendim. Lütfen beni takip edin sizin için güzel bir yerim var.” Arven garsonun görünümünden etkilenmişti ve derin bir iç çekerek onu takip etmeye başlamıştı. Genç adam onları deniz kenarında güzel bir masaya oturtmuştu. Ela gözleri güneş ışınlarının etkisiyle çok etkileyici bir hal alıyordu. “Ne arzu ederdiniz acaba?” Kadın genç adama bakarak “biz kahvaltı yapacağız. Güzel bir kahvaltı olsun ama”

“Evet, elbette biz Florya Restoran ailesi olarak kahvaltı konusunda da en iyiler arasındayız. Sizler için mükellef bir sofra hazırlatacağım.” Kadın tebessüm etti ve ekledi “Salih bey kahvaltıdan önce su getirir misiniz?”

“Derhal getiriyorum.” Arven’e dönerek “Sizin bir arzunuz var mı?”

“Teşekkür ederim şuan için yok” Salih nazikçe başıyla selam vererek gerisin geri gitmiş ve hazırlıklar için iki komisini görevlendirmişti. Komiler masayı hazırlarken Salih de aynı nezaket ve hoşgörüsü ile diğer masaları kontrol ediyor ve müşterilerin ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyordu. Kadın Arven’i incelerken o denize dalmış uzun uzun bakıyordu. Kadın sormadan Arven konuşmaya başladı. “Biliyor musun? Babamla birlikte dere kenarına da gitmiştik. Alış veriş yapmıştık hatta. Ama şimdi hepsi öldü. Ailem kalmadı kimsem kalmadı. Sinirlerimi bozan Mina sersemini bile çok özlüyorum.”

Kadın ise tepkisiz kalmış üzgün bir şekilde başını eğmişti. Arven başını ona doğru çevirip “neyse o günleri unutmak zorundayım artık onları geri getiremeyeceğiz.” Komiler o sırada servis açıyorlardı. Erkek olan komi Arven’in önüne tabak koyduğu sırada tabağın altındaki kağıdı da Arven’in kucağına bırakmıştı. Arven bir şey belli etmeden sandalyesini hafif geriye çekti. “Şu ayakkabılar konusunda bağcık bağlama işini hep erteliyorum. Kahvaltıyı beklerken bari şunları bağlayayım.” Tebessüm ederek masanın altına eğildi ve elindeki notu sezdirmeden okumaya başladı. “Hemen tuvalete gelmelisin. Hemen!” Arven kağıdı katlayarak ayakkabısının yan tarafına sokuşturdu. Yavaşça kalktı kadına bakarak “Yemekten önce ellerimi yıkasam iyi olacak. Çorap kokusunu soluyarak yemek yemeği istemem açıkçası” 

“Peki, tatlım bak tuvaletler şu tarafta ama çabuk gel bak sıcaklar gelmeye başladı.” 

“Kurt gibi açım hemen geliyorum” Arven sahte tebessümüyle kadına baktıktan sonra tuvaletlere yönelmişti. Bir yandan da kendisine kâğıdı veren komiyi gözlüyordu. Tuvaletin kapıyı açıp içeriye girdi ve aniden kapı kapatılıp kilitlendi arkasına döndüğünde ise büyük bir şaşkınlık yaşamıştı. 

“Mina yaşıyorsun!” Yangın ve sarsıntının etkisi ile yıkılan evlerinden bir bacağı kopmuş bir vaziyette kurtulabilmişti Mina ve eli yüzü hep derin yaralarla doluydu. “Şu halime bak Arven. Annemi ve babamı öldürdün her şeyimizi yakıp küle çevirdin kurtulabilen bir tek benim o evde ve işte kurtulduğum görünüşüm de artık böyle ne kadar yaşayabilirim bilmiyorum. Hepsi senin suçun!”

“Mina lütfen artık şu üslubundan vazgeç. Lanet olsun! Neler biliyorsun da ben bilmiyorum söyle artık”

“Bir gün tavan arasına çıkmıştım sırt çantamda uyuşturucu bulunuyordu. Çantamdaki o nadide uyuşturucuyu saklamak istemiştim ve yukarıda bir kitap fark ettim büyük bir ustalıkla sarılmış mühürlenmişti. Açıp inceledim ve sürpriz… senin hakkındaki her şeyi öğrendim sende öğrenmek istersin belki diye kitap odasına bıraktım neydi kitabın adı? Evet, şimdi hatırladım Danimarka ile ilgili bir şey olmalıydı sanırım.”

“O kitabı okudum tamam ama son sayfalar eksikti.”

“Korkak Aida saklamış olmalı. Bak Arven sen dünyalı değilsin. Sombrero adında bir galakside bulunan Ametist gezegeninin prensesisin. Baban Deman adında galaksinin en tehlikeli adamı. Sen bebekken Annen halkını ve seni korumak için Jagar adında bir adamla Dünyaya yollamış o adam da seni Danimarka ziyareti sırasında Annemle babama emanet etmiş. Yıllardır senden bunu gizliyorlardı işte. Kraliçe ve Deman adındaki psikopat bir yaratığın genlerini taşıyorsun. Geçenlerde gücün açığa çıktı ve o zaman her şeyimizi mahvettin. Sadece bizim evimiz değil tüm mahalle senin lanet, kontrolsüz gücün yüzünden büyük bir zarara uğradı. Seninle şuan ilgilenen kadın, o da Ametist gezegeninden Kraliçenin emri ile geldi. Senin gücünü ametist taşı ile kontrol altına alıyorlar.” Arven büyük bir şaşkınlıkla Mina’yı dinliyordu. Ellerini lavaboya koyarak derin nefes alıp vermeye başladı. 

“Yalan söylüyorsun. Sana inanmıyorum Mina. Bu söylediklerin doğru olamaz. Yıllardır insanlar başka yaşanabilir gezegen arıyorlar. Hiçbir netice alamadılar başka bir yaşam formu yok benim aklımı karıştırmana izin vermeyeceğim.”

“Sana neden ametist yapımı kolye taktıklarını hiç düşünmedin mi? Onu bana ver ve git o kadınla konuş bakalım yalan mı söylüyorum.” Arven öfkeden deliye dönmüş gibiydi. Titriyordu. Kolyesini bir hışımla kopartarak Mina’ya verdi. Sakin olmaya çalışarak kendisini bekleyen kadının yanına doğru yol aldı. Son kez Mina’ya dönüp “yalancı ve sahtekâr olduğunu bir kere daha sana kanıtlayacağım kardeşim” Mina da kol değneğine dayanmış bir vaziyette alaycı bir tavırla Arven’i selamladı. “Git ve kanıtla”


Yorum Gönder

Previous Post Next Post