Arven, o sabah gözlerini büyük bir bitkinlikle açmış ve yüzünü yıkamak için perişan bir halde odasından çıkmıştı. Koridorda sürekli tartıştığı küçük kardeşi Mina’yı gördü. Mina henüz on yedi yaşındaydı ve yaşıtlarına göre uzun ve sıska bir kızdı ama yeşil gözleri ve çilli yanakları onu yeterince güzel kılıyordu. Arven’in pek arkadaşı olmasa da Mina onun aksine okulun popüler ve belalı kızlarından birisiydi. Mina o sabah da Arven’i elinin tersiyle iterek merdivenlere doğru yöneldi. Arven karşılık vermek istedi ama yine her zamanki kısır döngü devam edecek diye bu sefer karşılık vermekten vazgeçti.

Mina o gün Arven’in biraz garip olduğunu anlamıştı. Belki lise son sınıfa geçmenin vermiş olduğu bir strestir diye düşündü fazla üstüne gitmedi ablasının. Arven yüzünü yıkayıp odasına geri döndüğünde Mina alt kattan bağırıyordu. “Benim korkak ablacığım okulun ilk günü senin yüzünden geç kalmak istemiyorum. Biraz acele et lütfen!” Mina’nın ses tonu ve söylediği kelimeler Arven’i çileden çıkarmaya yetmişti. Arven merdiven boşluğundan bakarak bir bardak suyu Mina’nın başından aşağıya boşalttı. Mina adeta çılgına dönmüş gibiydi. Saatlerdir uğraşarak yaptığı saçını Arven kısa sürede perişan etmişti. Deliye dönmüş bir şekilde merdivenleri çıkarken Arven rahatlamış bir şekilde odasına girdi ve sakince kapısını kapatıp kilitledi. Mina olanca öfkesiyle kapıyı yumrukluyor bir yandan da bağırıyordu. 

“Aa… Benim küçük kardeşim çok mu incindi yoksa? Kıyamam. Şuan kapımı yumrukladıkça daha da geç kalıyoruz, biliyorsun tatlım. Hadi ben hazırlanana kadar sende git o süslü kıyafetlerini yenileriyle değiştir.” O sırada anneleri geldi ve “bu ne hal Mina! Okula geç kalacaksın. Ne yapıyorsun yine burada? Ablanı rahat bırak ve git üzerini değiştir” diye serzenişte bulundu. Mina öfkesini içine atarak odasına yöneldi. 

Arven aynanın karşısına geçerek saçlarını taramaya koyulmuştu. Siyah ve mor karışımı saçları omuzlarına dökülüyor ışık saçarcasına parıldıyordu. Beyaz, pamuk gibi teni vardı ve simsiyah gözleri ile kendisini baştan sona süzdü Arven. Mina’nın aksine orta boylu, balıketli bir kızdı. Babaları aşağıdan seslendi “kızlar gitmemiz gerekiyor” Arven büyük bir sakinlikle kapısını açtı ve merdivenlerden inmeye başladı. Mina ise öfkeyle çantasını kaptığı gibi paldır küldür aşağıya indi. Öfkeden gözü dönmüş gibi duruyor ve Arven’e saldırmak için can atıyordu. “Tatlım sen Mina ile git benimde çarşıda işlerim vardı geçerken Arven’i ben bırakırım” dedi anneleri babalarına. Mina o arada Arven’e bakarak “seninle okulda görüşeceğiz. Henüz işimiz daha bitmedi. Aptal” dedi. Babası kolundan çekiştirerek onu oradan uzaklaştırdı. 

Arabada giderken Arven çantasını karıştırıyor bir şekilde oyalanmaya çalışıyordu. “Arven bu yaptığın doğru bir hareket değil, kardeşine gösterdiğin tavır çok anormal. Biz seni böyle olasın diye yetiştirmiyoruz küçük hanım. Kardeşinle daha iyi geçinmelisin” 

“Yeter ama anne! Yıllardır hep onu el üstünde tuttunuz. Aman Mina incinmesin, aman sen ablasın alttan al… Yeter artık daha fazla ona fırsat vermeyeceğim. Ablası olduğumu bilmek zorunda.” 

“Tatlım evet haklısın ama sorunlarımızı bu şekilde çözemeyiz. Kavga, nefret, saldırganlık bunlar bizim hiçbir zaman desteklediğimiz durumlar değil ve olmamalı da.” Arven okula gidene kadar sinirinden ağlamaktan başka bir şey yapmadı. Annesi okulun önüne arabayı park ettiğinde elini Arven’in omzuna koydu. “Tatlım biz seni çok seviyoruz. Lütfen bunu aklından çıkarma.” Arven kapıyı açarak bir hışımla arabadan indi. Kapıyı sertçe çarpıp tek kelime etmeden başı eğik bir şekilde sınıfına doğru yöneldi. Koridordaki dolabına gelip ders için gerekli malzemelerini aldı. Sınıfına doğru giderken koridorda kendisini bekleyen kızlar gördü. Bu kızlar Mina’nın arkadaşlarıydı. Arven aldırış etmeden devam etti ama kızlardan birisi saçından yakalayıp onu sertçe kendine doğru çekti. Bu ani tepkiye karşılık veremeyip Arven yere düştü. Okulda bulunan herkes ona bakıp kahkaha atıyor Mina da bir köşede elleri koynunda ablasının başına gelenleri film izler gibi izliyordu. Kızlar yerde yatan Arven’e birkaç tekme atarak onu iyice hırpalamışlardı. Birden bir sessizlik oluştu ve herkes yol açmaya başladı. Salına salına Mina ablasının başına geldi kulağına eğilerek “işte şimdi ödeştik sersem. Bir daha bana karşılık vermemen gerektiğini öğrenmişsindir umarım. Ablam olduğun için şükretmelisin yoksa buradan sakat çıkardın.” 

Olan biteni uzaktan fark eden nöbetçi öğretmen bir hışımla kalabalığın olduğu yere geldi ve Arven’i kucaklayıp kaldırdı. İyi olmadığını fark edince de hemen onu revire götürdü. Daha sonra sorumluları tek tek tespit edip onların disiplin cezası almalarını sağladı. Kızlar Mina’yı deşifre etmemişlerdi o yüzden o ceza almamıştı. Arven okulun ilk günü kardeşi yüzünden rezil olmuştu. Sessizliği bu sayede iyice artmıştı. Revirde yapılan test sonucu hastaneye sevk edilmişti. Olan biteni Mina da şaşkınlıkla izliyor numarası yapıyordu. Anne babaları henüz çok uzakta değillerdi ve onlar da hastaneye geldiler. Arven’in başına gelenlerin Mina’nın suçu olduğunu çok iyi biliyorlardı. Hastane bahçesinde başta annesi olmak üzere babası Mina’yı çok sert uyardı. Ama Mina pek uyarıları dinlemiş gibi görünmüyordu. 

Verilen ilaçlar yüzünden Arven uzun bir süre uyudu. Kendine geldiğinde kollarını hareket ettiremiyor ve her yerinde ağrılar hissediyordu. Annesi karşısındaydı. “Mina’yı o evde bir daha görürsem onu öldürürüm. Bu yaptığının bedelini ona ödeteceğim” 

“Arven tatlım siz kardeşsiniz” 

“Bana sakın bir daha Mina ile ilgili nutuk atma anne. Ben diyeceğimi dedim” Arven annesine kızarken vücudunun her bir noktasındaki kaslar geriliyor ve morluklar yüzünden canı daha da acıyordu. Başını cama doğru çevirdi ve suskunluğunu korumaya çalıştı. Annesi de üzgün bir şekilde odadan çıktı. 

Üç gün sonunda Arven hastaneden taburcu olmuştu. Babası onun koluna girmiş arabaya götürürken Mina hastane bahçesinde bulunan oturağa oturmuş bağırarak Arven’i alkışlamaya başlamıştı. “Duyduk duymadık demeyin korkak ablam ölmedi, yaşıyor. Biricik babamız aciz kızını el üstünde tutarak onu arabasına bindirecek ne güzel bir aile tablosu ama” 

Bir hışımla yanına gelerek annesi Mina’ya tokat patlatmıştı. Mina başı dik bir şekilde annesine yaklaşıp “babamla yediğiniz her haltı biliyorum tabi biricik kızın Arven’i de. Anneciğim!” 

Mina gözleri dolu bir şekilde ağladığını belli etmeden koşar adımlarla hastaneden ayrıldı. Kapıda arabasıyla onu bir arkadaşı bekliyordu. Birlikte hızlı bir şekilde oradan uzaklaştılar. Arven ise Mina’nın annesini tehdit ettiği konuya takılmıştı. Babası ve annesi daha önce ne yapmış olabilirlerdi ki üstelik Arven ile bunun ne ilgisi vardı… 

Eve doğru giderlerken Arven daha fazla sessiz duramadı ve o soruyu sordu. “Pardon! Mina’nın bugün hastanede bahsetmeye çalıştığı ve benimle ilgili olan konu ne acaba?” Anne ve babası birbirine baktıktan sonra “şey… Hiçbir şey tatlım. Biliyorsun Mina bu aralar fazla gergin ve ne dediğini bilmiyor. Aldırma sen ona.” Arven şüpheci gözlerle baktıktan sonra konuyu bizzat çözmek için sessiz kalmayı tercih etmişti. 

Sabah olduğunda Arven bir kupa kahveyi yanına alarak evdeki büyük kitap odasına gitmişti. Kitap odasında biraz kitapları karıştırmak istiyordu. Mina pek kitap okuyan birisi olmadığı için kendisini rahatsız etmeyeceği tek bölge de denebilirdi kitap odası için. Babasının büyük ceviz ağacından yapılma masasına oturup yanına da birkaç kitap almıştı. Kitaplar genel olarak gezi rehberi niteliğindeydi. İlk eline aldığı kitap Danimarka fiziki haritasından oluşuyordu. Arven kitabı incelediğinde kitabın boş bölmelerinin küçük küçük notlarla doldurulduğunu görmüştü. Gözüne çarpan ilk notu okudu. 

“Ah! Bugün hava gerçekten de çok güzeldi. Danimarka sanki beni bekliyormuş gibi görünüyordu. Ülkeye geldiğimden beri büyük bir huzur hissettim. Sokaklar bugün çok canlıydı. İnsanlar birbirlerine hep nezaket ve saygı gösteriyorlardı. Bu güzel ülkede üç gün kalacak olmam ne kadar da üzücü. En kısa sürede ülkeyi gezmem lazım. Güzel Danimarka bir gün yine seni ziyaret edeceğim…” (Aida Clement) 

Arven “Vay canına. Annemin Fransız olduğunu biliyordum ama Danimarka’ya gittiğini hiç duymamıştım” dedi notu okuyunca. Heyecanlanmış ve diğer notları da okumak istemişti. İki sayfa kadar not okumuştu. Her sayfa annesinin Danimarka da yaşadığı bir günlük olayları yazdığı bölümden oluşuyordu. Arven üçüncü sayfayı çevirdiğinde ilk mesajı okumaya başladı. 

“Bugün burada son günüm. Dün gece sevdiğim adamdan bir haber aldım bir çocukla ilgiliydi. Fazla oyalanmadan çıkmak zorundayım her şeyi tek tek yazacağım her şeyi…” (Aida Clement) 

Arven diğer notları büyük bir heyecanla okumaya hazırlanıyordu ki içeriye annesi girdi. “Ne yapıyorsun burada tatlım?” 

“Anne bir kitap buldum. Danimarka ile ilgili daha önce görmemiştim. Sen oraya gitmişsin ve ben bunu yeni öğreniyorum.” Dedi Arven tebessüm ederek. 

“Bakim hangi kitapmış o.” Aida kitabı görünce şok olmuştu. Ses tonunu biraz yükselterek “onu nereden buldun sen?” dedi. 

“Kitaplıkta duruyordu. Oradan aldım” dedi rafı göstererek. Aida sakinliğini koruyarak “Kahvaltı yapacağız. O kitabı bana ver ve doğru mutfağa küçük hanım.” 

“Uf... Peki anne.” Kitabı annesine verdi tam odadan çıkacakken arkasına döndü ve “o çocukla ilgili olan kısmı merak ediyorum. Kahvaltıdan sonra okuyacağım ona göre” 

Aida yalandan gülümsedi ve “Hadi Arven mutfağa!” Birlikte mutfağa gittiler. Aida kocasının ve Arven’in tabaklarına dörder tane krep koydu. “Benim hazırlanmam gerekiyor siz yemeğinizi yemeye devam edin. Arven tezgâhta biraz daha krep var bitince babanla kendine oradan takviye yap olur mu?” 

“Peki, anne” dedi Arven tabağındaki kreplere odaklanarak. Aida kimseye görünmeden Danimarka kitabını aldı ve odasına çıktı. Kitapta bulunan bölümleri yeniden gözden geçirdi ve Arven’in henüz görmediği sayfayı açıp orayı yırtarak aldı ve yok etti. “Bu kitap nasıl oraya gitmiş olabilir.” Bir süre düşündükten sonra “tabi ya. Mina…” kitabı alarak Aida aşağıya indi üzerine de uyduruk bir ceket almıştı sadece. Kitabı aldığı yere koyduktan sonra bir şey olmamış gibi mutfağa gitti. 

“Gözlerime inanamıyorum. Hepsini mi yediniz” büyük bir şaşkınlıkla içeriye girmişti Aida. 

“Sen takviye yapmamı istemiştin anne bizde babamla yedik” dedi Arven meşhur gülümsemesiyle. 

“Doğru. Hepsi benim yüzümden. Haklısın Arven. Ne yapalım süt, zeytin ve birazda peynirle bu işi halletmiş olacağım bugün.” Arven çatalının yanında duran peçeteyle ağzını sildikten sonra masadan kalktı. Tabağını ve bardaklarını makinaya dizdikten sonra annesine bir öpücük kondurup büyük bir heyecanla kitap odasına yöneldi. “Tatlım peki babaya yok mu?” diye atladı oradan babası. Arven onu da öptükten sonra tekrar harekete geçmişti. Anne ve babası o giderken gülümsediler daha sonra aniden ciddileşen Aida kocasına “az kalsın Arven her şeyi öğrenecekti.” 

“Nasıl yani?” 

“Danimarka da yaşadıklarımı yazdığım o meşhur kitabı okuyordu. Üstelik tam çocuk hadisesi olan bölüme gelmişti.” 

“Ne dedin sen? Bu nasıl olur o kitap yıllardır-“ sözünü aniden keserek “Tabi ya Mina. Yıllardır verdiğimiz çabayı çöpe atacaktı akılsız kızımız.” 

“Evet, neyse ki hayati olan kısmı yırtmaya vaktim oldu.” 

“Aida, sevgilim seninle gurur duyuyorum.” 

“Onu şimdi boş ver de Mina büyük ihtimalle o kitabı okumuş. Geçen hastanede beni neden tehdit ettiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Ya o Arven’e her şeyi anlatırsa.” 

“Haklısın sevgilim. Yardım çağırmak zorundayız.” 

Arven kitabı eline almış ve okumaya devam etmişti. Sayfayı çevirdiğindeyse büyük bir heyecanla beklediği kısmın olmadığını fark etmiş ve çok üzülmüştü. Suratı asık bir şekilde kitap odasından ayrıldı. Babası “tatlım neden moralin bozuk, ne oldu?” 

“Hiç sorma baba ya. Anne baştan neden söylemedin bana?” 

“Neyi söylemedim Arven?” 

“Bal gibi de biliyorsun işte. Danimarka günlüğündeki o son kısım yok. Yazmamışsın.” 

“Tatlım o kitabın varlığından bile haberim yok. Çok uzun zaman geçti üzerinden.” 

“Baba biraz alış verişe gitsek olur mu?” babası gülümsemişti “Tabi ki hayatım. Hazır olunca gel hemen çıkalım bende sıkıldım. Zaten annenin hakkı olan krepleri de yedim biraz yürüsem iyi olacak.” Arven üzgün bir biçimde odasına giderken anne ve babası da derin bir nefes almışlardı. 

“Ben Arven’i götüreyim. Sende şu yardım işini hallet olur mu? Mina konuşacak olursa hiçbir şey yapamayız çünkü.” Aida başı ile kocasını onaylayıp masanın üzerinde duran kahve fincanlarını almış ve mutfak tezgâhına yönelmişti. 

“Hazırım ben baba” birlikte baba kız ayakkabılarını giymek için verandaya doğru yol almışlardı. İkisi de spor giyinmişlerdi. Ayakkabıları da spor olarak seçmişlerdi. Arabayı babası sabah erkenden oto yıkamaya vermişti. “Evet, küçük hanım arabayı almaya gitmemiz lazım. Benimle yarışmaya ne dersin?” 

“İhtiyar toz yutup hastalanmandan korkarım emin misin?” dedi Arven babasına. Babası kahkaha atarak “yanlış kayaya çarptın bebeğim” dedi ve koşmaya başladı. 

“Ama senin bu yaptığın haksızlık. Gel buraya” Arven de babasının peşinden olanca gücüyle koşmaya başlamıştı. Bir süre gittikten sonra Arven olduğu yerde kalakaldı. Yediği dayaktan dolayı bazı yerleri hala ağrıyordu. “Sen kazandın ihtiyar. Bekle beni!” 

“Tatlım iyi misin?” dedi babası ve Arven’e doğru yürümeye başladı. Arven düşüyormuş gibi yaptı babası ona doğru koşarken o aniden koşmaya başlayarak yarışı sürdürmeye devam etti. İki sokak arkada olan oto yıkamaya ilk gelen Arven olmuştu. Geldiği gibi de kaldırıma oturmuş bacaklarını ovuşturuyordu. 

“Bu yaptığın hoş değil Arven.” 

“Acaba kimden öğrendim.” Dedi ve gülümsedi. Babası da onun başını okşayıp öptükten sonra arabayı teslim almak için oto yıkamanın ofisine yöneldi. Kısa süre sonra anahtarı alıp “Hadi tatlım gidelim” diye Arven’e seslendi. Arven ayağa kalkıp arabaya bindi. Arabanın içi mis gibi lavanta kokuyordu. 

“Bu kokuya bayılıyorum” 

“Senin sevdiğini bildikleri için özellikle lavanta kokulu sabunlarla temizlemiş olmalılar.” 

“O zaman bahşiş vermem gerekecek” Arven gülümsedi ve ekledi “Ama şimdi değil” 

Kontağın çevrilmesi sonucunda yumuşak bir sesle motor çalışmaya başlamıştı. Otomatik vites olmasından dolayı kolu -R- ye alıp arabayı gerisin geri çıkardı Arven’in babası daha sonra da -D- ye alarak ilerlemeye başladı. 

“Söyle bakalım prensesim bugün hangi AVM ye gitmek istiyorsun.” 

“Biraz düşüneyim…” Arven kafasında biraz alternatifleri taradıktan sonra “Sanırım çarşıdakiler şuan çok kalabalık olur. Biraz sakin bir yere gidelim mesela dere kenarındaki olabilir. Akşam da seninle dondurma yeriz dere kenarında olmaz mı babacık.” 

“Pekâlâ, kemerini tak öyleyse, uçuşa geçelim.”

Yorum Gönder

Previous Post Next Post